11 Mayıs 2011 Çarşamba

3 dakikalık Kısa Film -Hayatım


Sahne 1: İlk sahnedeki ilk görüntü önemli, müzik önemli. Sahnenin devamında gelecek aksiyonu betimlemeli.
Yürüyorum, üstümde bir daha aynı hataya düşmeyeceğim bir uyum var. Çorabım, hırkam falan aynı renkte, kafama taktığım tek şey toka, o da aynı renkte.
-    Kostümcüyü çağırıyorum, kavga kıyamet.. hadi şimdi lise yıllarım, bir daha böyle kostüm istemem, uyumsuzluklarla dolu dünyamı uyumlaştırmaya niyetim yok.

Lisenin kapısından giriyorum. Sonraki sahne, çıkıyorum. Flashback gösteriliyor geçen 4 yıl. Sıradaymışım, şarkı söylüyormuşum, izciymişim, kamptaymışım, etek kıvırmıyormuşum, gizlice sigara içmiyormuşum, herkesi çok seviyormuşum, hep gülüyormuşum, güzel şarap içiyormuşum, çok hareketliymişim..
Sonraki sahne, üniversitenin kapısındayım. Belli ki psikoloji okuyorum, kapıda öyle yazıyor. 
-      Hop! Durduruyorum yönetmeni. Psikoloji okuyor olmamı çok manedar buluyorum, geçen 4 yıl sağlam geçmiş üstümden demek. Seyirci merak edecek, bir ‘psiko’patlık var ki bu işin içinde ‘loji’stik destek alıyorum.

Pat, önceki sahneye geri dönüyoruz, flashback’leri biraz daha back’iyoruz. Üzgünmüşüm, ağlıyormuşum, okul duvarına adımı yazmışlar, babam okula gelmiş, aşık değilmişim, telefon çalıyor, sürekli telefon çalıyor, korkuyormuşum..

Bir sonraki sahnede seyirci rahatlamış, ben rahatlamışım, belli ki bir karın ağrısı girmiş lisede, a-şık-kında takılıp kalınmış bir durum yok.  Bi halt anlamışlığımız da yok. Üniversiteye başlıyorum.

Sonraki sahne, bir parkta oturmuş yeşile bakıyorum, bir karar almak gerekiyor belli ki.. Karar alıyorum, çalışmaya başlıyorum. Flashback yapıyor yönetmen, filmin kısa olmasından sebeple.
İşteymişim, servisteymişim, kantindeymişim, işteymişim, bakanlara bakmama halindeymişim, derste isim-şehir-elma yiyorum, sınavın kapısından dönüyorum, kapıyla imtihanım büyük, istediğimi istediğim zaman kapı dışı edemiyorum.

Sonraki sahne; müzik dinliyorum, saçlarım kısacık olmuş, çılgınca dansediyorum, hafif yalpalayarak eve dönüyorum, evdekileri çok seviyorum, ev partileri veriyorum, sosyoloji hocasına halt ettirecek kadar sosyal hissediyorum. İşe gidiyorum, adeta işle canlanıyorum, çalışmayı seviyorum. Köpek alıyorum, köpeğimi seviyorum.
-     Hop! Durduruyorum yönetmeni, senaristleri çağırıyorum. Kuzum allah aşkına ne renk dizi çekiyoruz burda, her şey çok pembe, seyirci kanacak, sonra tozu gözüne kaçacak.


Hemen eklemeler yapılıyor senaryoya, gözyaşları giriyor devreye. Bu vakit ağlayamıyorum o vakit ağladığım gibi, basıyorlar soslu soğanlıyı önüme. Soğan da sevmiyorum. Olaylar küsüyor, olaylar barışıyor. Çok normal davrandığımızı iddia etmiyoruz. Kamera odamın penceresine bakıyor, ben pencereden uzaklara. O anda sokuyoruz back in flash’i devreye. Bir cenaze arabası, ağlıyorum, bu sefer soğan olmadan. Kaldırıyorum başımı gökyüzüne sonra, kamera bu kısmını çekemiyor; gökyüzüne yerleşemiyor neticede, ben o duyguyu veriyorum ama seyirciye: hayat bu film kadar kısa işte.
-    Kısa bir ara istiyorum yönetmenden, makyajım tazeleniyor, saçımın şekli değişiyor, biraz büyümüşüm, bakışlarım derinleşmiş. İçimdeki çocuk ise yaptırmıyor makyaj falan.

Sonraki sahne. Okuldan çıkıyorum, başka bir okula giriyorum. Seyircinin aklı karışıyor o an, sonra masa başında görüntüleniyorum, çalışmaya başlamışım, her şey anlaşılıyor.  Melekler var her yerde, işimi çok seviyorum. Binlerce hayata şahit oluyorum. Flashback yapıyor yönetmen; binlerce surat görüyoruz. Hepsi zihnimde hiçbirini unutmamışım, düşünürken gülümsüyorum.

Sonraki sahne; bir yolda yürüyorum, belli ki yürümeyi çok seviyorum. Müzik dinliyorum, düşünüyorum. Arkadaşlarımla eleleyim, hayat onlardan ibaret. Önce kendimi sonra insanları seviyorum. Ben kendimi ne sanıyorum, bu kadar hint mi bu kumaş?
-         Kes! Yönetmenin üstüne yürüyorum, omuzlarından tutup öne arkaya sarsıyorum. Gerçek bir şeyler yaşamam lazım diye bağırıyorum. Kendimi fazla Walt Disney hissediyorum. Zaten kimse rolünü iyi yapmıyor. Kimisinin ne kadar yapmacık olduğunu hissediyorum, kimisi rolüne fazla kaptırıyor, daralıyorum. Seti birbirine katıyorum.

Son sahne. Yolda üyürüyorum, bir bank bulup oturuyorum, çantamdan bilgisayarımı çıkarıp yazı yazmaya başlıyorum. Çılgınca yazı yazıyorum. Bir yandan Itunes dan müzik dinliyorum. Itunes yazısının üstünü karartıyor yönetmen. Sonra gülmeye başlıyorum, her şey çok komik geliyor gözüme. Ağaçlar, yerdeki sigara izmaritleri, sevimsiz cılız kedi, bulutlardaki şekiller, parmağımdaki oje, insanların kavgaları, bardaktaki yağlı parmak izleri.. Hepsini yakın çekim görüyoruz. Ben gülüyorum. Sonra ayak sesleri duyuluyor, bir adam yaklaşıyor. Ayaklarını görüyoruz..

Film sona eriyor..

1 yorum: