22 Ekim 2010 Cuma

komiks

Komik veya etkileyici şeylerin her zaman parayla satılmıyor olması avundurucu mudur bilmem ama yüzümüzü güldürecek bir çok bilgiye kolayca erişebiliyor olmamız mükemmel. Aslına bakarsanız camdan dışarı başımızı uzatmamız bile yeterli bunun için. Başkaları paylaşmış ben beğendim, ben paylaşıyım siz beğenin..

Şimdilik şu linkten Diesel'in son reklam fotoğraflarını inceleyebilir ve etkilenebilirsiniz, bir de bu linkten başınızı uzatap yaratıcı bir İstatistik dersine misafir olup gülebilirsiniz.


Bu fotoğrafta da başını penceren uzatmış bir adama şahit oluyoruz; bazen de, mecazlara gerçek anlamlar yüklenir:)

21 Ekim 2010 Perşembe

Siz hiç cinayet masasından arandınız mı?


Ben arandım. Filmlerdekinden daha inandırıcı oluyor yemin ederim. Bu sefer izlemiyorsun filmi baya karaktersin içinde, her an yardımcı oyuncu ödülü alabilecek mükemmellikte tırsabiliyosun durumdan. Tok sesli, hızlı konuşan, ne dediğinden emin, işin şaka boyutunu aklının ucuna getiremeyeceğin resmi gazete ciddiyetindeki abiden şunu duyuyorsun: "bilmem ne cinayeti için aramıştım sayın bayan, bize bu konu hakkında anlatabileceğiniz kaç bilmem ne bulunmakta?".

Böyle durumda aklından geçen ilk cümle "dün gece ne yaptım ben?" oluyor. Kendinden eminsen de en şüpeli arkadaşından sıfatına yakışır bir şüphe duyuyorsun "gene ne yaptı ulan" diye geçiriyor bu sefer  aklından. 


Telefondaki tok sesli, hızlı konuşan, ne dediğinden emin abi olayı açıklayana kadar geçen zaman ne kadar kısa sürerse o kadar şanslısın; şayet o süre 2 saniyeden daha uzun sürdüğü takdirde tüm bilinçaltı hesaplaşmaların bir adisyona yazılmış halde eline tutturulmuş gibi oluyorsun. 

- Kimseyi öldürmüş olmak kimsenin atar damarını kesmiş olmak anlamına gelmiyor illa ki. Burada adı geçmeyen 'kimsenin' canına kıymanın türlü türlü yolu var. Şimdiye kadar kaç defa "bitirdin beni, öldüm senin yüzünden, nefes alamıyorum" cümlelerini duydun tek tek aklına geliyor. O anda da telefondaki abiye çıkışıp "onun ölesi varmış bu işe beni karıştırmayın" diyemiyorsun işte. -

Sanki bu tarz sahneler sadece başka insanların yaşamları için formatlanmış gibi afallıyorsun ki o sırada telefondaki abi ikinci şifreyi veriyor: "kriminal değil mi orası?" 

Ebenin doğumhanesi burası. "Allah iyiliğini versin be abicim, ben de sandıydım ki, hohoho İsmet abi sen ne alem adamsın lan" yavşaklığına bürünebiliyorsun bir anda. Her gerilmenin arkasından bu gevşeme normaldir en nihayetinde. 

Bu bir şey sayılmaz. Bir kaç defa da "parmak izi tespit kursuna kayıt" için, "bomba ihbar birimi" için vs. arandıktan sonra, artık onlardan biri gibi hissedip "abi be bugünlerde pek kebapsınız, yok mu cinayet minayet" samimiyetine giriyorsunuz. O telefondaki ses ise her zaman tok, hızlı konuşan, ne dediğinden emin... Yaşasın yanlış numaralar.

Yine de bir daha da kimse "senin için ölürüm" demesin bu işin şakası yok.

PS. Bir kere de bunun yanlış numara olmayanı başıma geldi, onu da ayrıca anlatacağım.

15 Ekim 2010 Cuma

bir takım takmatakım


Bir takım ilişkiler, bir takım sebeplerle bitebilir. En kötüsü de ilişkinin bir takım şeklinde bitmesi olabilir. Birinin yeni takım arkadaşı için eski takım arkadaşını terk etmesi ilişkiyi bitiren sık karşılaştığımız bir takım sebeplerdendir. Bu nedenle de iyi takım olmayı bilmek gerekir.

İyi takım olmak, ben için değil biz için olmaktır. Farklı roller ama ortak bir sahne vardır. Önemli olan da sahne aşkıdır.

Öbür türlü sen kendini seversin ben kendimi, Seni sevmekle yormazsın beni ve ben senin beni sevmeni, zaten takım taklavatla dolu yaşamdaki takmatakım sebeplerden biri haline getirmem.

12 Ekim 2010 Salı

Ferhan'lı Şensoy'lu geceler


Ferhanlı Şensoylu bir gece almaya gittim, kalmadı dediler, kapıda direndim, sadece 15 dakika sürsede kendim için büyük insanlık için küçük bir açlık grevinde bulundum, koltuk değnekli amcayı yanlış kapıdan girdi diye geri yürüten güvenlik görevlisine küfrettim, tiyatroya gelen insanlar özellikle mi özenli giyinir yoksa özenli giyinen insalar mı tiyatroya gelir diye merak ettim, insanları süzdüm, acıkan karnıma rağmen gişedeki bayanın yanından bir saniye bile ayrılmayı düşünmedim, o anda verdiğim savaş ömür boyu gururla taşıyacağım bir imzaya değebilirdi ki o sırada organizatör geldi ne bekliyorsunuz bayan dedi, sıhhıye dolmuşu dedim, ferhangi şeylere alışıktır diye düşünmüşken o bana gülümsemedi bile, beklmeye devam ettim, az sonra gişedeki bayanın kuzeni yalanı altında aşağıya indim, en arkada bir sandalyeye kuruldum, Ferhanlı Şensoylu gece başlamıştı, hayranlıktan çoğu yerde gülemedim bile, O'nu sahnede izlerken gülünecek yerde ayağa kalkıp selam durma isteğimle, topluluk içinde olduğum gerçeği çakışa çakışa oyunu izledim, ilk arada gişedeki bayana bana yaptığı kıyaktan dolayı çay ısmarlamak istedim, içimdeki rüşvetçi milliyetçi duygulardan utandım, açlık grevimi elma çayıyla sona erdirdim, ikinci yarıda selam durma isteğim yerini duygusal anlara bıraktı, Ferhan ve Şensoyun incelmiş sesi ve yavaşlamış konuşmasına kayıtsız kalamayan kalbimin O'nu kaybedersek ne kadar çok üzüleceğini düşündüm, yanına gidip "daha çok film çek daha çok kitap yaz öleceksen öyle öl" diye bağırmak istedim, moralini bozarım diye yapmadım, oyun bitti ayağa kalktım çılgınca alkışladım, imza sırasına girdim, herkesin elindeki -o sırada alıp imzalattığı- kitaplara bakıp gururla çantamdan çıkardığım eski bir kitabını imzalattım, elimde Kahraman Bakkal'ı görünce dönüp gözlerime bakışına daldım, mavi gözler 3 saniyede aklıma kazındı, ben teşekkür ettim O teşekkür etti, 5 kuruş da para vermeden ne kadar büyük bir şey kazandım.

kelimelerden hikayeler 2

Yeni bir oyuna başladım.. Arkadaşlarımdan akıllarına gelen ilk kelimeleri yazmalarını istiyorum. Sonra o kelimelerden bir yazı pişiriyorum. 

Bu ikincisiydi. İlkini burası için biraz sakıncalı buldum.


DÜNYA'YI KURTARMA PLANIM

Baştan başa yaşamımın tüm güzellikleri ufacık ayrıntılarda gizli. Milletin şeytanı prada giyer benimki ayrıntıda saklı. Dünyayı tek başıma kurtarma hayallerim var, sakın gülmeyin. Cüneyt Arkın'dan sonra bu bayrağı taşıyacak biri varsa o da ben olabilirim. İnsanların birbirini öldürmediği, eşşeklerin paraşüte bağlanıp uçurulmadığı, fabrika atıklarının en baba Amerikan filmlerine taş çıkartırcasına yeryüzünün içine etmediği bir Dünya düşünün. İşte o Dünya'nın kahramanı olabilirim ben ya da delisi farketmez.
Alışveriş sırasında naylon poşet kullanmadığım için, mesai saatlerinde gerekmedikçe ışıkları yakmadığım için haute couture bir HUNİ ile ödüllendirileceğim, olsun. Sırf hayvanlara olan özverisi ve sevgisi için bir DÜŞMANımı bağrıma basabilirim. Lanet olsun içimdeki Panter Emel'e.

Bir gariplik var bende, benden içeri. Her türlü dalavereye elverişli bu topraklarda GDOsuz bir yaşam sürmeye çalışıyorum. Oysa evren öyle değil. Geçtim HeMan olmayı, Dünya kendisine bir küçük Calimero kadar katkısı olmayan insanlarla dolu. Tek AMAÇ var: Tüketelim. Kalmasın hiçbir şey. Yiyelim bitsin.

İnsanın doğası bu duruma aykırı bir kere, bunu bileceksin. Midene soktuğun her şey orada kalacak sanıyorsun ama sende biliyorsun öyle değil. Yine çıkıp toprağa karışıyor içindekiler. Tek başına tüketemiyorsun, gücün yetmez. Yukarıdan aldığını aşağıdan bırakıyorsun. Bunu HAK sanıyorsun üstelik,  ama 'parasını verdim, benim oldu' dediğin her şey anandan emdiğin ak süt gibi foseptiğe karışıyor. Bırakacaksın peşini o zaman, daha az harca, daha az tüket. İlla bir şeyler alacaksa bu bünye, güzel bir reçete var elimde. Biraz bilgi, biraz sanat, biraz müzik, bir iki KAFA muhabbet. Bunları bünye alır, hiç bir hazımsızlığa sebep olmadan öğütür.  Mis gibi arınırsın şehrin kirinden pasından.

Aşkları da böyle tüketmeye çalışıyorlar. "Basa basa paraları Leyla'ya", vitrin aşkları yarattılar. "Bir daha mı gelecez dünyaya" bilmem ama gelirsen görücen ebeninki....  Savuralım, gelsin seni seviyorumlar gitsin nefret ediyorumlar. Aynı ayakkabıdan üç tane almayı fazlalık görmeyen bir nesil, üç sevgiliyi neden fazlalık görsün ki.. Savurun anasını satıyim. Sonrada ağlamayın biten aşkların arkasından. GİZEMli bir tarafı yok işte. Bağıra bağıra söylediğin o şarkıyı hatırla: "bu gece gel yarın istersen yine git, hatta unut sen dün gece nerdeydin kimle seviştin". Gani gani için rahat olsun, gitti ama gelecek, kimle seviştiyse sevişsin. İki aşk arası biraz UYKU yeter..

Yani, harcasanda yesende içsende bitmiyor Dünya. Biten senin üç günlük ömrün neticede. Kendini yormana ne gerek var, senin yaşadığın da hayat Safranbolu'daki Hatceninki de. KİM daha mutlu peki? "Ben" diyebilir misin..

SUSKUN kalamıyorum, zırvalıyorum ya; Dünya'yı kurtarma planım da bu benim.. 


tugce: hak
volkan: kafa
Burak: kim
Ozlem: gizem
Berfin: safranbolu
Ozgur: dusman
Ozgun: huni
Atiye: uyku
Elif: amac
Adem: suskun