19 Nisan 2010 Pazartesi

bahçe

bahçeye çıktım, rakıları sulamak için; tesadüf o ya biraz sarhoşum. azar azar döktüm suyu, bu akşam gene keder açacaklar. yağmur başladı o anda kadehe ve karıştı kedere.. madam destina muşambayı seriyordu masanın üstüne, sezen girdi içeri yine güzel, yine çiçek...
gece çok geç, arzular şelale.. geldi sessizce..
gözyaşı böyle zamanda güzel, yıldızlar kadar yalnız gece. radyo bozulsun, peynir koksun, bardak çatlak, en güzeli ensemden esen rüzgar.
gerçekler hayalsiz doğmaz sabaha, bu gece her şey hayal, aklımda bakışlar yüzü silinmiş gölgelerin, elimden tutmuş sıkıca o derin ve yavaş nefes..
buz attım iki tane içine, güneş daha doğmasın, sabah olmasın, bu gece yanlızlığıma inandırdım tüm şehri, hayalimi görmesin kimse..
toprakta uyandım, saçlarım okşanmış bütün gece, kulağımda fısıl fısıl aşk, gözlerim ıslak, bu gözyaşı değil, yağmur  yağmış gözlerime, gelmiş ve gitmiş gece gibi hayal.. sevmiş ve terketmiş, sever gibi yapmış ya da.. değmiş ama bir yerde tenime..
gerçekler hayalsiz doğmaz sabaha..

13 Nisan 2010 Salı

Siz hangisi?


Anlatıyorum, yerli, birinci kelime..

İki kişi emlakçıya girer,  sağ taraftaki kişi almak istedigi ev hakkında sorular sormaya baslar ancak evi alacak olan sol taraftakidir.
İki kisi hastaneye girer, sol taraftaki rahatsızlığın belirtilerini anlatmaya başlar ancak hasta olan sağ taraftakidir.
İki kişi mağazaya girer sağ taraftaki almak istedigi kıyafetı tarif eder ancak alacak olan sol taraftakidir.
O kadar çok ki... Kendini yanındaki tercümanlara teslim ederek sessiz sessiz hayatına devam edenler..
Peki ya olmasa mektubun, yazdıkların olmasa.
Özel durumlar dışında değerlendiriyorum bu mevzuyu, hastalıktan yutkuncak halin yokken, doktora sıkıntılarını annenin anlatması değil bu.
Bahsettiğim durumda ciddi bir becerisizlik söz konusu. İnsanları bu davranışın devamlılığına iten de, kendini ifade edememe becerisini bu kadar ustalıkla yapabiliyor olmaktır heralde.
Peki ne ara geldiler? Ne zaman girdi bu tercümanlar hayatınıza?
Anneniz elinizden tutup sizi oyuncakçıya götürdüğü zaman bile sizin fikrinizin bir önemi olmadı.
Beraber kıyafet almak için mağazaya girdiniz, parmağınızla istediğiniz pantalonu gösteremediniz.
Susturuldunuz sürekli, sizin yerinize konuştular, anlattılar yalan yanlış. Diliniz ağzınız oldular.
Üniversitede okuyan öğrencilerin anlamadıkları konuyu hocalarına soramamaları...
Özel ihtiyaçlarını karşılamak için marketten alışveriş yapmaktan çekinen kız çocukları...
Portakalı soymuş baş ucuna koymuş, o bir yalan uydurmuş. Baş ucunda soyulmuş portakal olmadan o aslında yokmuş..
Benim ne istediğimi, ne düşündüğümü benden daha iyi biliyorsan gel sen, ben ol. Ben gidiyim hatta sen ve ben birlikte takılın.
Sağ cebinde sarımsak, sol cebinde soğan..
Şu hayatta var olduğunu hissedebilmek için, kendini ifade etmekten daha fazla ne yapabilirsin?
Sigorta reklamlarında adamın arabasına bir anda doluşan hayali sigortacılar gibi sürekli yanında tercüman taşımana gerek var mı?

Bu yazdıklarım cepte.. İkinci kelime:

İşim gereği sürekli genç insanlarla iletişim halinde olduğumdan dikkatimi çekecek derecede fazla rastlıyorum çoğulizm diline.

Dil konusundaki bir başka beceriksizliğim de böylece ortaya çıkıyor, anlamıyorum çünkü.
Mesela, nasılsın iyi misin diye sorduğum 'tek' bir kişiden aldığım yanıt; "iyiyiz bir sıkıntımız yok".
"Çalıştık hocam bakalım sınavda yaparız bir şeyler"
-"Pardon siz kimsiniz?"
"Ben diyecektim hocam kehkeh."
Kendi kendine saygının bir göstergesi belki de. Hani, büyük amcana; "nasılsınız" diye sorarsın saygıdan, bu insanlarda kendi kendilerine "iyiyiz" diyorlar belki de. Beceriksizim dedim ya anlamıyorum.
Eve giriyorsun, mutfaktan mis gibi yemek kokuları geliyor, "anneciğim neler yaptın öyle" diyorsun, cevap çok acayip: "yaptık bir şeyler".
Bu çoğulizm dili dediğim şey bana Deli Yürek, Kurtlar Vadisi gibi dizilerin dilini anımsatıyor. Orada adam haklı, iş yeri basmaya gidiyor arkasında elli kişi, sofraya oturuyor kırk kişi.. YapıyorLAR yani hakkaten.
Delikanlı, kızın birine aşık olur, ama öyle yürekli, raconlu, mahalle aşklarından, hani kızı değil başkasından gözünden bile kıskanır. Gel gör ki bir anlatmaya başlasın; "Bir kızı sevdik abi, kalbimizi açtık, kız hala bana mısın demiyor aabii"
İyi de kız hangi birinizi sevsin aabiii... Topluca kız sevmişsin...

Sonuç; benim genel tespitim bu şekilde konuşan kişilerin ortak bir özgüvensizliğe sahip oldukları yolunda. Adam her cümleye başladığında arkasında Mematiyle Güllü bekliyor sanıyor.

Buldunuz mu filmin adını.. Yok ben de bilmiyorum. Biraz daha özgüven lütfen, tercümansız ve çoğulsuz anlatımlar, şahsına münasır... Akıcı ya da değil, sana ait..
Dünyaya gel onca sperm arasından sıyrıl sonra da başkalarını işin içine katmadan konuşama bile.. Seni gidi Ali Baba ve Kırk Haramileri..

12 Nisan 2010 Pazartesi

EĞİTİM, "e"YİĞİDİM

Güncel Türkçe Sözlük- eğitimÇocukların ve gençlerin toplum...
olmadı daha çok...
Wikipedia-eğitim: Bireylerin toplumun standartlarını..


Ne kadar da çok şeymiş değil mi eğitim. Öyle açtım kitap okudum, test çözdüm, sınav geçtimle alakası olmayan insana insanlık kazandıran, din, dil, ırk farkı olmaksızın her toplumun gelişmesi için içine girmek ve asla çıkmamak zorunda olduğu bir süreç.
Türkçe Sözlükteki açıklamada eğitimin nedeni olarak "toplum yaşamında yerlerini almaları için"  külli yalanına katılmamakla birlikte; "yaşama yollarını kazanmasında etkili" olduğunu o-nay-lıyorum. Yaşadığım ülkede kişilerin toplum yaşamında yerlerini almaları için eğitimden değil yiğitlikten geçmeleri gerekiyor. Toplum yaşamında zaten herkesin bir yeri var. Eğitim, benim için sonsuz olabilecek bir konu ancak bu sayfada sonsuzluğa yer ayırabilecek kadar yerim yok. İnsanların sokakta yürürken lama gibi yere tükürdükleri, sigara izmaritlerini, sakız ambalajlarını arabadan fırlatmanın sıradan olduğu, beli silahlı tip(siz)lerin gece mekanlarında attığı cirit sonucunda iki kefenle ödüllendirildiği, halk evlerinin kapatılıp yerine cami yapıldığı, o konuya hiç girmeyeceğim deyip de kendimi tutamadığım, köy enstitülerinin kapatıldığı, gençlerin apolitik olması için fetva yayınlandığı, Doğu illerinde diş fırçasının ne demek olduğunu bilmeyen çocukların olduğu bir ülkede eğitim hakkında konuşmak, yazmak, düşünmek gerçekten sonsuzluk istiyor. Bunlar yüzbininci baskılar biliyorum ben de bir kere daha basmış oldum işte. İnsanoğluyuz; şansımız vardı  "sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan" o sürecin içine girdik ya; elimizden geleni ardımıza koymayalım istiyoruz. Ben de eğitimin ne olduğuyla ilgili dün bir arkadaşımdan dinlediğim anıyı paylaşmak istiyorum.



5 Nisan 2010 Pazartesi

SIR

"bunu nasıl başarıyorsun" diye sorar gözlerinden çekmeden gözlerini..
kendisini teslim etmek karşılığında, kadından sırrını almaya kararlı
kadın eğilir kulağına doğru
"her şey benim sebebim,
ama ben sebep olmak istemem", diye fısıldar
yürürken gideceğim yeri  değil,
yolculuk yaptığımı düşünürüm.
müzik dinlerken şarkıya eşlik etmek değil
dansetmek isterim
okurken uzanmak değil
ayakta durmak isterim
insanların saçma, basit bulduğu her şeye dokunmak isterim
alamadıklarım değil bilemediklerimdir sahip olmadıklarım.
ben, konuşurken gözlerine bakmak değil
sana dokunmak isterim
ben senin sularına dalmak, sende boğulmak değil
sırtüstü yatıp sularında, önümde güneşi sırtımda serinliğini hissetmek isterim
sırrım
"sıradan her yaşantıyı sıradışı yaşamak"tır benim.

Moti

bir sabah uyandığında altıncı bir parmağın olduğunu ya da burun deliklerinin kapandığını görürsen bu seni şaşkına çevirir.. bir sabah uyandığında sevgilin tarafından terkedildiğini farketmek seni çılgına çevirir.. 200 km hızla giderken tekeri patlayan arabadan beter bir durum düşünebiliyorum, dört nala giden bir atın üstündeyken atın ayağının burkulması oldukça can yakıcı olabilir..  
bütün bunlar hayatını çok fazla değiştirebilir.
ne fiziksel ne de psikolojik olarak hazır olmadığın durumlar karşısında her zaman aniden bastıran yağmurdan aldığın kadar keyif alamayabilirsin..

bir sabah uyandığında işe erken gelmeye ve hatta takip eden günlerde de bu alışkanlığı sürdürmeye karar vermek, sıkıcı ve kafeinli kahve yerine güne bitki çayıyla başlamak da hayatını çok fazla değiştirebilir. kapalı burun delikleri ve altıncı bir parmak olmadan aynaya baktığında kendini çok değişmiş bulabilirsin.
çünkü bu senin fiziksel ve psikolojik olarak hazır olduğun "o an"dır.
sadece karar verebilmiş olmak tüm yaşamını değiştirebilir.

içinde sevgiye dair her şeyin toplandığı yüksek bir libidoyla güne başlamak için, beyninin gizli kıvrımlarında yıllardır kuluçkada yatan fikirlerin kabuklarını kırması için, yumurtadan çıkan fikirleri rafandan mı kafadan mı yapacağına karar vermek için "o an" geldi. sadece karar vermiş olduğun için belki de aylardır tam arkandan seni takip eden ve ara sıra gölgesine bastığın en iyi dostun Moti (motivasyon) bir anda önüne çıktı ve seni daha fazla arkadan takip etmek istemediği için sana bağırdı.

sana şöyle bağırdı.. ahmak herif yıllardır senin zırvalıklarını çekip durdum. aşık oldun, sevgilinden ayrıldın, kavga ettin, kaza yaptın, sonbahar geldi yaz bitti diye binbir saçmalıkla beni hep arkada tuttun.. şimdi çekil önümden ve beni takip et.. çünkü ben senin bu hayattaki tek kararınım. ben senin sevişmeden aldığın tek hazzım.. ben senim.. içindeki çocuk.. Moti.. ben kahve içmem.. geç kalkmam. beni takip edersen hayatın mucizlerle dolu olacak.

burun deliklerin kapanmadan..

2 Nisan 2010 Cuma

hayal mahsülleri

10 yıl önce evden ayrıldı.  Annesinin başka bir adamla birlikte olduğunu öğrenmişti.  Babası hastanede tedavideydi o sırada.  Anneyle bu konuda çok tartıştılar, evi terketmekle tehdit etti, annesi de o yabancıyı kabul etmiyorsan git o zaman dedi. Erkek ve kız kardeşlerini de arkada bırakarak evden çıktı.
Kendi evini tuttu, kendi hayatını yaşamaya başladı.
Bu sırada Cem ile tanıştılar. Şuan da 10 yıldır birliktelikleri var 1,5 yıl önce de evlendiler. Aslında öfkesi yalnızca annesineydi ama o tüm aileden uzaklaşmıştı. Cem onu ailenin diğer bireyleriyle de görüşmemesi için etkisi altına almıştı. Herkes annesinin hayatındaki adamı kabul etmişti, demek ki herkes hayatından memnundu.  Beş yıl önce babasının öldüğünü öğrendi. Cem cenazeye gitmesine de izin vermedi. Hayatının en büyük pişmanlıklarını yaşadı onun yüzünden. Neyse ki babasıyla ölmeden birkaç sene önce buluşmuştu gizli gizli. Üstelik şimdi babasından kalan bir mirasın da sahibiydi.


kızlar tuvaleti

internette "tuvalet muhabbetleri" diye arattığım zaman bir çok farklı yazı çıktı.  genelde de sıra bekleme ve ihtiyaçların karşılandığı o anlarla ilgili geyik muhabbetlerinin olduğu yazılar var.. bunu neden yaptim, can sıkıntısından..

sanırım bu geyik muhabbetleri, nişan almalar, atıp tutmalar falan hep erkekler tuvaletinde geçiyor. asıl efsane kızlar tuvaleti.

kızlar tuvaleti... bambaşka bir kültür taşır kızlar tuvaleti. büyük şehrin arka mahalleleri gibidir.. gizli kuralları vardır. o kurallar yıkılmak içindir, her şeyi konuşmak serbesttir, konuşulan her şey sırdır.. kıskanç bakışlarla mükemmel iltifatlar edilir, aşkla nefret yanyana iki kabinde aynı işi yaparken birbirine o kadar yakındır ki, o mahallede yabancı, tuvaletin dışında kalan herşeydir.

kızların neden tuvalete birlikte gittiğinin bir çok sebebi olabilir.. acilen dedikodu yapmak için, birbirinin çantasındaki makyaj malzemelerini kullanmak için, önüne arkasına taktığı çengelli iğneleri düzeltecek birine ihtiyaçları olduğu için.. kızlar tuvaletine birlikte giden kızların yanyana yürüdüklerini çok az görürsünüz.. inci gibi dizilir arka arkaya kızlar, her birinin görevi önündekinin arkadan bir falsosu olup olmadığına bakmaktır.

bunlar hayat kadar gerçek hayat kadar doğal, bir o kadar güzel..

kızlar tuvaletinde yanyana kabinlerden birbirine bağırarak konuşmak o kadar doğaldır ki; o sırada konuşulanlara şahit olmanız, bir sonraki hamlede aynı şeyi sizin yapmanızı asla engellemez. dışarıdaki erkeğin kız arkadaşının ne kadar çirkin olduğu, eski erkek arkadaşınızın yanındaki kızın ne kadar çirkef olduğu... gizlenecek doğrular, söylenecek yalanlar, hepsinin karargahıdır kızlar tuvaleti..

dışarıda elini yıkayan arkadaşınıza bağırabilme özgürlüğünüz vardır kabinden: "pozitif düşüüüüüün, bak ben öyle yapıyorum şuan oooooooh". buna gerçekten şahit oldum.

alkollü kızlar tuvaleti: alice harikalar diyarında... tüm gerçekliğin sona erdiği, belki de tüm yalanların söndüğü.. bir yer düşünün, içeride aynı anda, organizasyon yapılsın, takdik verilsin, ağlayanlar dindirilsin bir yandan kahkahalarla gülünsün, kusanların yüzüne su vurulsun, saç saça kavga edilsin bir yandan ruj sürülsün, bir yandan çantadaki para sayılsın, bir yandan masadan kaçmanın yolu aransın. hayatında hiç kimseyle öpüşmediğine bahse girebileceğim biri hangi ünlüyle ne yaşadığını sadece senin saç rengini beğendiği için başlayan bir muhabbette anlatmaya koyulsun.. anlattığı hikayeye inanmadığın için, biraz önce saç rengine yaptığı iltifatı da çıkarken kapının yanındaki çöpe bırak..

tuvaletten çıktığında herşeyi unut..
aklında sadece ne kadar rahatladığın olsun.. 
benim yüzümde her seferinde bir gülümseme.. bazen çok şükür halimize..

nereden aklıma geldiği hakkında bir fikrim yok, öyle küçük bir ayrıntısı hayatın..

1 Nisan 2010 Perşembe

matisse "open w"


açık iletişimi
açık ayakkabıyı
açık soruları
açık konuşmaları
açık adresleri
açan çiçeği
açık dükkanları
ofiste açık kapıları
ve açık pencereleri
açık yolları
açık denizleri
açık yatakları
açık büfe kahvaltıları
açık saçık fıkraları
açık  kıyafetleri
açık yürekleri

açık olan her şeyi seviyorum..