13 Kasım 2012 Salı

Yeni Dünya Trendleri


2012'nin son zamanları. Tüm adaletsizliğine, ortaçağ mirası savaş merakına, açlığa, işsizliğe rağmen çağ iletişim çağı.. Bilgi çağını geçtik, bildiklerimizi işletişemeden bir arpa boyu yol gidemeyeceğimizi anladık. Kendimizi geliştiriyoruz, öğreniyoruz, bilgileri depoluyoruz, yeri gelince çıkarıyoruz üzerindeki tozu “üff”leyip kullanıyoruz.

İnternet meseleye farklı boyutlar katmış durumda. Hastaneler çocuklara doğdukları gün email hesabı açıyor nerdeyse (aç parantez, iyi fikir bence, kapa parantez).

Başını alıp gitmiş teknolojiler arasında biz “tek”liyoruz bazen, Dünya’ya uyum sağlamak çok da kolay olmuyor; bir yandan yağmur duasına çıkarken insanoğlu, bir yandan uzaydan başımıza insan yağıyor.

Araştırılması gereken, algılanması zor, alışması zaman isteyen o kadar çok şey var ki..

Bir internet sitesinde beğendiğiniz markanın ayakkabısını inceledikten sonraki günler boyunca, girdiğiniz diğer internet sitelerinde aynı ve benzer ayakkabıların reklamları sizi takip ediyor. Bir yerde herhangi bir tercihte bulunmuş olmak neticesinde, tercih edilebilecek benzer ürünler gölge gibi bizi izliyor. Attığımız her adım Armstrong’un adımından daha önemli hissiyatındayım. Takip ediliyoruz ve ihtiyaçlarımız kayıt altına alınıyor.
İleride olup biteceklerin tahmin edilemediği yıllar geride kaldı, artık hayal kurmakta sınır tanımıyoruz. İmkansız diye bir şey kalmadı.

Aileden eğitime, sağlıktan iş yaşamına sahip olduğumuz tüm insanı kavramların anlamı değişmeye başladı. Paradan ziyade ihtiyaç giderme daha önemli bir hal alıyor. Sanal dünyanın sunduğu simülasyonlar sayesinde, elle tutamadığımız, havasını solumadığımız halde bir çok gerçekliğe yakınlaşıyoruz, dahası aradaki küçük perdeye rağmen 'sanal olan' da gerçeği kadar bizi mutlu ediyor.

Elektronik paranın, sanal fakültelerin, online satışın her yıl daha çok kullanıldığı bir dönemde daha neler olacağını öngörmek çok da zor olmuyor.

Geleneksel toplumlar yeni dünya trendlerini kabullenmekte zorlanıyor gibi görünse de; bugüne kadar bu toplumların dinamiklerini oluşturan ve bireyselci olmayan tutumlardan dolayı, yeni trendleri uygulamak konusunda onların çok daha cesur adımlar attıkları görülüyor. Twitter üzerinden gelen halk çağrısı üzerine sokaklara dökülen binlerce insanın çıkardığı ayaklanmalar da bu tezi kanıtlar nitelikte.

Özel günlerde facebook, twitter gibi paylaşım ortamlarında vatan, millet, sakarya yazan arkdaşlarımıza “burdan konuşmak kolay” eleştirileri gelirken; aslında zor olanı onlar yapıyor. Şayet başkanlık sonucunu twitter’dan duyuran bir Obama varken, iletişimin hangi kanal üzerinde ağırlık kazandığını tartışmaya çok da gerek yok.

Bir anda binlerce üyesi olabilen sanal grupların ileride oluşturabilecekleri etki hiç de yabana atılabilir cinsten değil. Siyasetin sanal ortamdan yapılacağı, politikacıların sanal dünyada yetişeceği gerçeği çoktan fırından çıkmış görünüyor.

Sonuç olarak ‘başımıza taş yağacak’ diyerek şaşıracağımız şeyleri geride bıraktık. Bundan sonra bize antenleri açıp çağı yakalamak düşüyor. Şahsen ben gelecek çağın “sevgi çağı” olacağını düşünüp bütün ayarlarımı yaptım bile..

Hayatımızdaki onca değişime ve yeniliğe rağmen insanın insana baktığı zaman hissettikleri yine de değişmiyor. Bir bebek dünyaya geldiği zaman attığı çığlık kelebek etkisine devam ediyor. Toprak ana da, üstünde olup biten fırtınalara rağmen, yaşamın bittiği yerde bize ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Gelişiyor ama değişmiyoruz aslında..


P.S. Ian Pearson notlarından destek alınmıştır..