20 Nisan 2011 Çarşamba

laf lafı açtı..


Türk blogger'ları olarak, kişisel sayfalarımıza yapılan "haneye tecavüz" acılarımızı yavaş yavaş dindirmeye çalışıyoruz. Kısa bir süre öncesine kadar hala sayfalara girişlerde sorun yaşamaya devam ediyordum. Bu bir haneye tecavüzdür, mahremiyeti darmadağın etmektir. Kalbimden akan kalemimden damlayan hangi düşünce kim tarafından karartılabilir. Yazdığı limonlu kek tarifini paylaşması engellenen blogger, bir gün intikamını imam bayıldı ile alacaktır!

Çilek ve Karamel'den uzak kaldığım süre boyunca, bir şeyler karalamaya devam ettim. Neyse ki diğer sosyal paylaşım siteleri şimdilik örümcek beyinli uygulamaların ağına takılmadı. Tü tü tü.. Maşallah.. Facebook poponu kaşı, twitter dişine vur..

Bugün şeytanın bacağını kırmak, bir çilek alıp karamele batırmak istedim. Aklımda bir konu da yok, ama yazmak beni fazlasıyla rahatlatıyor. Ofiste işler çok yoğun, ofis dışında yaptığım işlerle ilgili sıkı bir çalışma dönemine girdim. Bahar geldi, ne hikmetse doğum günü, kutlama, düğün dernek, açılış gırla.. Ajandasız ve post-it'siz yaşayamıyorum. Güneş yüzünü gösterdi mi enerjime diyecek yok, diğer günler alter niyetine iki vitamin işimi görüyor. 

Bu senenin başında -sene başından kastım yaz tatilinin bitmesiyle başlayan dönem- sürekli evde olmaktan, haftanın her günü dizi izlemekten falan bahsediyordum. Sevgilim de yok, evden dışarı adımımı atmam diye düşündüğüm zaman, annemin göbek bağımla ilgili söyledikleri aklıma gelmiyor belli ki. Aslen ODTU'de gömülü olan göbek bağımla ilgili annemin ciddi şüpheleri var. Ankara'nın her bir yanına saçılmış olabilir. 

Bugün TV konusunda kesilecek bir kaç ahkamım var.

Şunu fark ettim ki, ben hiç dizi izlemiyorum. Takip ettiğim bir tane bile dizi yok. Akşamları ajansa bakıyorum:). Bu yıl Star Haber inanılmaz bir çıkış yaptı. Özellikle haber ortasındaki sokak röportajları ile hafızalara kazınan dialoglara şahit olduk. Wikileaks'in bir çeşit kestane olduğunu, Kıbrıs'ın Karadeniz'de olduğunu bu sayede öğrendik mesela. Televizyonda denk gelirsem izleyebildiğim bir kaç program;  Balçiçek İlter ile Karşıt Görüş (Pamir soyadına da çok alışmışım), Gülin Yıldırımkaya ile HT gündem, Emre Kongar ve Mehmet Barlas, Yekta Kopan ile Gece Gündüz, Mirgün Cabas ve Hakkı Devrim ile Günlerin Getirdiği. Bunlarda TV izlemeye ayırabildiğim vakit için oldukça fazla bile. Geyik yapmıyorum ama zaman zaman da discovery channel'a takılıyorum ya da Nickelodeon izlerken uyuyakalıyorum:) Öyle bir geçer Osman olmadan, Ezel'e ayılıp bayılmadan, beyin faaliyetlerimi Nihat Doğan ile meşgul etmeden de bir yaşam sürdürülebileceğinin kanıtı gururlu bir Türk kızıyım. 

Televizyonla aramızdaki bu düzeyli ilişkiden çok memnunum. İnsanların kendilerine bunu neden yaptıklarını da bilmiyorum. Mizah ile ilgili yaptığım araştırmalarda okuduğuma göre; insanların başkalarının hayatlarında cereyan etmiş anlara gülerek bağımlılık geliştirmeleri oldukça tehlikeli. Bu durum gerçek mizah yeteneğini köreltici sonuçlar doğuruyor. Neden sonuç ilişkisi çıkarma, anlam yükleme, farkındalık yaratma gibi yetilerimiz yok olmaya yüz tutuyor. Bence de Artiz ne arar la pazarda ama bu hayatımızdaki tek mizah olmasın sonuçta. 

İtiraf etmeliyim ki bir kaç kere evlendirme programı izledim, gerçek zamanda canlı yayında insan tasvirlerine şahit olmak bambaşka bir durum. Komedi ve dramın içiçe geçtiği bir sinema filmi adeta. Ama bu durumu da abartmaya gerek yok. Bu tip programları sürekli izlemek; 2x2'nin 4 olduğunu bilmeye rağmen sürekli bu işlemi ezberlemeye devam etmek gibi. Oysa hayat içinde bir çok başka işlem ve denklem barındırıyor. 

Uzun lafın son çeyreği, mutsuz hayatlarımızı mutlu etmek için mutsuz insanların umutlarından ve umutsuzluklarından beslenmek hiç bana göre değil. İnsanoğlu özgürlük için ölecekmiş gibi davranıp kendini bu kadar bağımlı hale nasıl getiriyor anlamıyorum. 

Sen evde ne yapıyorsun derseniz, ben de herkesin güldüğü şeylere gülmeye devam ediyor ve burada da ahkam kesiyorum işte. Kitap ve dergi okuyorum. Bol bol mizah yazıları okuyorum. Psikeart dergisini ilk sayısından beri takip ediyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum. Tanrılar Okulu diye müthiş bir kitaba başladım. Bittiğinde ya Nepal'e yerleşirim ya büyük adam olurum gibi geliyor. Sapık gibi önüme gelen her değişik fotoğrafa, tabloya, heykele bakmaya devam ediyorum. Deli gibi müzik dinliyorum. Soundcloud'daki birtakım DJ'leri takip ediyorum. Facebook'da arkadaşlarımın fotoğraflarını like ediyorum. Herkes gibi ben de komik şeylere hahahaha çok komiklere puhahahah yazıyorum. 

Yazıyorum yazıyorum.. Bunu yapmaya bayılıyorum..
Ohh.. rahatladım :))