25 Ağustos 2010 Çarşamba

Sağlıklı insan yalnızlıktan korkmaz

Aşık değilim, olmayabilirim

'Doktor Bey bu koltukta rahatım oraya uzanmama gerek yok. Bacaklarımı açarak oturmuş olmamı yadırgadınız mı, bu şekilde rahat ediyorum, hayır bunun sıcakla falan alakası yok, size bir şey ima etmeye de çalışmıyorum. Hiç tipim değilsiniz. Tipim olsanız da ben sizin tipiniz miyim zaten? Siz mi bana bir şey ima etmeye çalışıyorsunuz yoksa. Sürekli gözlerimin içine bakmaya çabalıyorsunuz, ne yaptığınızın farkındayım, göz iletişimi kuramıyorsam 5mg, aynı zamanda tırnaklarımı da yiyorsam 10mg. Tırnaklarımı yediğimi düşünmüyorsunuz umarım, sadece bu sabah bahçedeki bazı çiçeklerin yerlerini değiştirirken tırnaklarım biraz zedelendi. Çiçeklerden bir şey istemiyorum, fikirlerini de almadım. Benim çiçeklerim ayrıca onlar istediğim yere dikerim onları. Ben istediğim yere gidemiyorsam, çiçeklerim benim istediğim yere giderler. Hayır bir yere gitmek istemiyorum aslında, sadece biraz değişikliğe ihtiyacım var, ayrıca bu koltukta oturmak benim için hiç değişiklik sayılmaz. Daha önce de çok doktora gittim Doktor Bey. Tek farkınız masanızın üzerindeki sevimsiz Beta balığı. Sizin o fanusun içinde olduğunuzu hayal ediyorum da, kocaman gözleriniz o kalın camın arkasından daha da büyük gözükecek ve benimle o şekilde göz teması kurmaya çalışacaktınız. Ben de kocaman kahverengi gözlerinize bakmayacaktım ve 5mg ilacı elime tutuşturacaktınız. Hayal gücüm gelişmiş falan değil, gelişmiş olan sizin kulak kıllarınız onları burdan bile görüyorum ve bu beni çok rahatsız ediyor. Zatep tipim olmadığınızı söylemiştim. Hayır bu aralar tipim olduğunu düşündüğüm kimse yok, ve evet tipim olmadığını düşündüğüm çok kişi var. Bence bu konuda çok şanslıyım, çünkü bu ara kendimi birisiyle elele hayal edemiyorum, sabahları güne mutlu başlamak için illa ki telefonumda geceden atılıp bayatlamış bir günaydın mesajı olması gerekmiyor. Bu konuda yaram varmış gibi düşünerek fırlattığınız o sinsi gülüşü yakaladım ama umrumda bile değil ne düşündüğünüz. Birisiyle sokaklarda elele yürümek istemiyorum, zaten havalar yeterince sıcak, kendimden başka birinin terine daha tahammül edemem. Eğer part time bir ilişki yaşamam mümkünse lütfen akşam vardiyasına alsınlar beni. Gün içinde sürekli telefonla konuşmak, ilişki formalitesi olsun diye, daha 3 gün önce umrunda olmadığım bir adamın acayip sorularına maruz kalmak da istemiyorum. Korkmuyorum tabi ki de, bu bakışınızı hiç sevmedim. Kaç yaşına geldim, sevginin nasıl bir şey olduğunu biliyorum, ne şekilde bir ilişkinin erkeği de benim mutlu edeceğini biliyorum, aşkı 3 yıldan daha fazla yaşatabilmenin yollarını da, ve tabiki bunu ne zaman yaşamak istediğimi de. Belki birisini beğeniyorumdur ama birisini beğeniyor veya hoşlanıyor olmam illa ki kendimi onun karısı olarak hayal edeceğim anlamına gelmiyor, ya da kendimi onun kollarına atmak için binbir takla atmam gerekmiyor. Ne oldu Doktor Bey, bu yorum sizi biraz terletti sanırım. Fanusa girip biraz serinlemek istemez misiniz? Ama bu sizi korkutabilir, siz Beta balıkları gibi tek başına hayatta kalamazsınız.'

edit: doktor aslında hiç yoktur, kahramanımız kendi kendine konuşmaktadır ve kelimeler başka kelimelere çağrışım yaptığı için sonunda asıl fikrine ulaşmaktadır.

19 Ağustos 2010 Perşembe

ÇiÇek



Kadınların çiçeğe benzediği söylenir. Çiçek estetik bir canlıdır, göze güzel gözükür, güzel kokusu olanı vardır olmayanı vardır. Kadına çiçek alınır çünkü 'sen de en az bu çiçek kadar güzelsin' imasında bulunarak kadının ruhu okşanmak istenir. Kendini dünyadaki en hassas ve güzel canlı ile özel hissetmek ister kadın da. Ona sahip olarak tabii. 

Uzun burunlu ayakkabılar giyerek erkekliğinin şaşasını ima etme eğilimli onca erkek de; aldıkları buketlerdeki çiçek sayısı arttıkça aynı şaşayı yarattıklarını düşünürler. Kendi başına bu noktaya gelmez olay tabi. Aslında isteyeceklerinin ardı arkası kesilmeyecek kadının, buz dağının görünen kısmındaki ufak bir isteğidir çiçek. 'Bir tanecik çiçek alıp gelsin bir kere de, başka bir isteğim yok ki' diyen kadının erkek için hazırladığı 'to do' listesinde yazan 1548 maddenin sadece birincisidir çiçek.
Kadın ilerleyen safhada 'özel günlerde herkes çiçek almayı akıl eder' diyerek evrimini tamamlayacak, fakat maymunun traş edilmiş hali olduğunu düşündüğü sevdiceği hala 'sıradan bir günde' elinde bir çiçekle kapıya gelmemiş olacaktır. O kadar önemlidir ki; evlendiği anda elinde çiçekler vardır kadının, azmin zaferin işaretidir.
Bir erkek için hayatının paradoksudur çiçek. Almadığında hiç almamış, bir kere aldığında anca düşünmüş, iki kere aldığında herhangi bir günde almamış, 100 kere aldığında başka bir şey akıl edememiş olur. Gül alsa klasik olur, Orkide alsa gösteriş yapıyordur, Papatya alsa fakir edebiyatı.

Sonra bir de ölür o çiçekler evin içinde. Çok kötü kokar ölünce de. Kurutsan toz yapar, sağa sola saçılır. Feng Shui der ki kurumuş çiçekler evde tutulmaz. 50 tane çiçeği koyarlar bukete, önünü göremeden yürümeye çalışırsın taşımak için. Bu arada bütün mahalleye afişe olursun o da ayrı konu. Adam kılını kıpırdatmamış bir telefonla sipariş vermiştir ama senin çektiğin zahmet hep daha fazladır.

Erkeklerin sürekli gittikleri çiçekçiler oluyor mesela, dikkat et adam seni hiç sokmuyor içeri. Sadece sana gidiyor o çiçekler sanıyorsun ya bir de. 'Abi geçen günkü isyantusları beğendi mi ablam' derse çiçekçi, oradaki isyanı kim olsa bastıramaz.



PS. Gene de ben papatyaları ve sarı laleleri seviyorum. Kurutmam da gözüm gibi bakarım onlara. Bir de mor menekşeleri, o da Nilüfer'den dolayı.. Bir mahsun mor menekşe ağlıyor mu ne? 

12 Ağustos 2010 Perşembe

TÜYdüm


İlham perilerim yıllık izinde, memlekete gittiler. bayrama kadar izin verdim, referandum için dönün dedim. Ama şimdi bir sıkıntı oldu, ekranın karşısında boş word belgesine mal mal bakıyorum, sanki içimde romanlar akıyor da kağıda geçiremiyorum.

İlham olsun diye adama dedim ki bana bir kelime söyle, aklına ilk gelen olsun.. durdu durdu "tüy" dedi..

O ne beyaz o ne hassas bir kelime, yumuşacık.. Süpersin dedim işte budur. Aklımdan beyaz kuğuların, uçan martıların tüyleri falan geçiyor, tam romantiğim. Bunun üstüne giderim ben dedim, hayal ediyorum sırtının ortasından boynuna doğru hafifçe dokundurarark tüyü, doruk noktasına çıkartıyorum yazıyı.

Derken; uyuyan adamın burnuna yanlışlıkla değdirdim tüyü, salyalarını fışkırtarak hapşurdu yüzüme. İşin aslı ortaya çıktı.. Adam tüydü.

Bir erkeğin ağzından tüy kelimesini duyar duymaz kendini Pony'lerin sihirli dünyasında sanan masal beyinli ben, hala akıllanamadım di mi.

TDK anlamına ne bakıyorsun sen, erkek zaten yaratılışında argodur. Tüymek de onun en sevdiği oyunudur. Aşık oldum diyip ilk günden tüyenini bile görülmüştür. Yok ben burdayım kapı gibi yanındayım, bıraksanda peşindeyim diyen adam bile 3 vakte fena tüyecek demektir.

Sorumluluklardan, konuşmalardan, iş bölümlerinden, başlangıçlardan sonlardan.. Hep tüyerler..

Terketmek ya da bırakmak değildir tüymek. Aha şimdi buradaydı şaşkınlığı yaratır.  Road Runner gibi arkasında bir toz bulutu bırakarak yok olmaktır. Dalga geçiyor  sanırsın, gözüne kaçan tozlardan ne olduğunu da anlayamazsın, ortalık bir durulsun ki farkedersin gerçeği.. Seninki topuk..

İstersen dünyanın en mükemmel sevgilisi ol, en güzel, en neşeli, en anlayışlı, en entellektüel.. Bu bile erkeğin tüymek için bir sebebidir.. Ben sana layık değilim der, vınn..

Oysa sen ne naif bir tüydün..

2 Ağustos 2010 Pazartesi

i'm not victoria & it's not a secret

Ağzıma biraz bal çalmak istedim, bütün gece en sevdiğim şarkıları tüm sevdiklerim için çaldım. 

Hani baktım bu saatten sonra sil baştan yapmak mümkün değil yaşamı, mümkün olsa da gerekli değil.. Katlanarak ve bazı bazı yuvarlanarak büyümüş gelmişim bu halime, artık misafir de sayılmam yerleşmişim kendime, sil baştan yerine seç başlat dedim. İçimde kalmasın dediğim, beni heyecanlandıran her şeyi imkanlarım elverdiğince kazıyacağım oturduğum kaldırımlara. İsli camlara iz bırakıp bir yağmurda gidesim yok buralardan, ben yağmur her yağdığında birbirimizi hatırlayacak anılar bırakmak istiyorum.