2 Nisan 2010 Cuma

hayal mahsülleri

10 yıl önce evden ayrıldı.  Annesinin başka bir adamla birlikte olduğunu öğrenmişti.  Babası hastanede tedavideydi o sırada.  Anneyle bu konuda çok tartıştılar, evi terketmekle tehdit etti, annesi de o yabancıyı kabul etmiyorsan git o zaman dedi. Erkek ve kız kardeşlerini de arkada bırakarak evden çıktı.
Kendi evini tuttu, kendi hayatını yaşamaya başladı.
Bu sırada Cem ile tanıştılar. Şuan da 10 yıldır birliktelikleri var 1,5 yıl önce de evlendiler. Aslında öfkesi yalnızca annesineydi ama o tüm aileden uzaklaşmıştı. Cem onu ailenin diğer bireyleriyle de görüşmemesi için etkisi altına almıştı. Herkes annesinin hayatındaki adamı kabul etmişti, demek ki herkes hayatından memnundu.  Beş yıl önce babasının öldüğünü öğrendi. Cem cenazeye gitmesine de izin vermedi. Hayatının en büyük pişmanlıklarını yaşadı onun yüzünden. Neyse ki babasıyla ölmeden birkaç sene önce buluşmuştu gizli gizli. Üstelik şimdi babasından kalan bir mirasın da sahibiydi.


Ruhsal bunalımları oldu bu yıllar içinde. Kalbi sıkışıyor ve geceleri ansızın uyanıyordu. Cem doktordu, üstelik cerrah, ancak onun tüm rahatsızlıklarını sigara içmesine bağlıyordu. Bir yıl boyunca her gece kalbi sıkışarak uyandı. En sonunda gittikleri doktorda ileri derece panik atak teşhisi kondu. Cerrah eşi pskiyatristin verdiği ilaçları kullanmasına izin vermiyordu. Gizli gizli içti ilaçları.
Cem eşinin en kötü nöbetleri geçirdiği günlerde evden çıktı gitti, hiç bir zaman destek olmadı ona. Sonra da mecburi hizmet için Doğuya gönderildi. Bu sürede iyice düşünme fırsatı oldu, mutsuzdu birlikte olduğu adama bir zamanlar çok aşık olmuştu ama yaşadıkları artık içinde hiçbir sey bırakmamıştı. Merhamet dışında...
Ayrılmaya karar verdi. Ayrılmaya karar verdiğini söyledi eşine. Belki de hayatını güzelleştirecek en önemli olay bir anda hayatını daha da karanlığa sürükledi.
Uyuşturucu bağımlısı olduğunu itiraf etmişti eşi. Yalan gibi gelen bu itiraf ilk buluşmalarında gerçek yüzünü gösterdi. Kolları mosmor ve yara içindeydi. İlaç almadan ameliyata giremez haldeydi. Öğrendikten sonra ilk bir araya gelişlerinde geceleri nöbet geçirdi Cem, bir hafta boyunca.  Bir yandan ayrılmamak için yalvarıyor, iyileşeceğine dair sözler veriyor ve bazen de tehditler savuruyordu kendini öldüreceğine dair.

Çaresizlik budur.
On yıldır birlikte olduğun birlikte büyüdüğün adamın hayatının mahvolmaya başladığı bir zamanda kendi hayatını kurtarmak için gitmek zorunda olduğunu bilmekle, kalbinin gitmeyi engellediği için seni hapsettiği bir odada yaşamaya başlamaktır çaresizlik. Hiç bir yere adım atamamaktır. Gece üstüne çöken karabasan yüzünden hareket edemeyip üstüne yürüdüğünü sandığın canavardan kaçamamaktır.

Çığlıklarını küçük bir odada tanımadığın bir yabancıya anlatıp ruhunu dinlendirirsin. Duyduğun bir iki söz ile cesaretlenirsin. Yabancı da seni düşünür. Nasıl kurtulabilir bu odadan diye. .. Düşünür.. Yazarak düşünür...
Çaresizlik nedir, düşünür...   devam edecek...

10 dakika sonra



Çaresizlik nedir
Çaresizlik NE değildir NASILdır. Ne yapacağını bilememek değil nasıl yapacağını bilememektir.  Sorunların çözümü vardır, sorunlar için fikir üretilir, strateji oluşturulur, imkan yaratılır. Çözülmemiş bir problem; cevabı olmayan problem değil, gelişen yönteme adım atılmamış problemdir.
Nasıl yapabileceğimi bilsem zaten çaresiz hissetmezdim, diyebilirsin.
Ne yapmam gerektiğini biliyorum ama hala yapamıyorum diyebilirsin. 
Aptallık değildir bu, korkaklık değildir. Seni tutan şey dışarda kapının önünde bekliyor olsa pencereden çıkabilirisin, ama seni tutan şey tam içindeyse hiç bir yere kaçamazsın.
İçini açman gerekir..
İçini açman..
Cevap kendi kendini buldu..
Görüşmeye devam etmemiz gerekiyor...
Bana içini açmalısın..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder