21 Ekim 2010 Perşembe

Siz hiç cinayet masasından arandınız mı?


Ben arandım. Filmlerdekinden daha inandırıcı oluyor yemin ederim. Bu sefer izlemiyorsun filmi baya karaktersin içinde, her an yardımcı oyuncu ödülü alabilecek mükemmellikte tırsabiliyosun durumdan. Tok sesli, hızlı konuşan, ne dediğinden emin, işin şaka boyutunu aklının ucuna getiremeyeceğin resmi gazete ciddiyetindeki abiden şunu duyuyorsun: "bilmem ne cinayeti için aramıştım sayın bayan, bize bu konu hakkında anlatabileceğiniz kaç bilmem ne bulunmakta?".

Böyle durumda aklından geçen ilk cümle "dün gece ne yaptım ben?" oluyor. Kendinden eminsen de en şüpeli arkadaşından sıfatına yakışır bir şüphe duyuyorsun "gene ne yaptı ulan" diye geçiriyor bu sefer  aklından. 


Telefondaki tok sesli, hızlı konuşan, ne dediğinden emin abi olayı açıklayana kadar geçen zaman ne kadar kısa sürerse o kadar şanslısın; şayet o süre 2 saniyeden daha uzun sürdüğü takdirde tüm bilinçaltı hesaplaşmaların bir adisyona yazılmış halde eline tutturulmuş gibi oluyorsun. 

- Kimseyi öldürmüş olmak kimsenin atar damarını kesmiş olmak anlamına gelmiyor illa ki. Burada adı geçmeyen 'kimsenin' canına kıymanın türlü türlü yolu var. Şimdiye kadar kaç defa "bitirdin beni, öldüm senin yüzünden, nefes alamıyorum" cümlelerini duydun tek tek aklına geliyor. O anda da telefondaki abiye çıkışıp "onun ölesi varmış bu işe beni karıştırmayın" diyemiyorsun işte. -

Sanki bu tarz sahneler sadece başka insanların yaşamları için formatlanmış gibi afallıyorsun ki o sırada telefondaki abi ikinci şifreyi veriyor: "kriminal değil mi orası?" 

Ebenin doğumhanesi burası. "Allah iyiliğini versin be abicim, ben de sandıydım ki, hohoho İsmet abi sen ne alem adamsın lan" yavşaklığına bürünebiliyorsun bir anda. Her gerilmenin arkasından bu gevşeme normaldir en nihayetinde. 

Bu bir şey sayılmaz. Bir kaç defa da "parmak izi tespit kursuna kayıt" için, "bomba ihbar birimi" için vs. arandıktan sonra, artık onlardan biri gibi hissedip "abi be bugünlerde pek kebapsınız, yok mu cinayet minayet" samimiyetine giriyorsunuz. O telefondaki ses ise her zaman tok, hızlı konuşan, ne dediğinden emin... Yaşasın yanlış numaralar.

Yine de bir daha da kimse "senin için ölürüm" demesin bu işin şakası yok.

PS. Bir kere de bunun yanlış numara olmayanı başıma geldi, onu da ayrıca anlatacağım.

1 yorum: