17 Şubat 2010 Çarşamba

referans

REFERANSSIZ BİR YAŞAM DÜŞÜNEMİYORUM

Acaba sizi sevemez miyim? Tek suçumuz sokakta karşılaşmak mı?

"Sana güvenmem için iki adet nüfus cüzdanı fotokopisi, ikametgah belgesi, en az beşi ortak olmak üzere toplam sekiz arkadaştan alınmış referans belgesi, banka hesap cüzdanı sureti ve en son yaşadığın ilişkinin bitiş sebebi ile ilgili iki tanıktan alınmış ifadeye ihtiyacım var."

Buyurun buradan yakın. Komik mi geldi? Tamamen gerçek. Abartılı? Asla. O kadar yaşamın içinden, o kadar olağan. İlişkilerimizde referans olmadan ne kadar rahat olabiliyoruz? 
Bir ürün almak mevzu olduğu zaman ilk alışverişten sonra kendi referansımız yeterli oluyor. Bir ayakkabı mağazasından aldığımız ayakkabıdan memnun kalınca, artık kendi referansımızla aynı ayakkabıcıdan gidip alışveriş yapabiliyoruz. Beğendiğimiz bir peyniri her seferinde sormaya gerek kalmadan tekrar tekrar gidip alabiliyoruz. Deneyimlerimiz bize alışkanlık olarak geri dönebiliyor.
Konu İNSAN olunca her seferinde başka referanslara ihtiyaç duyuyoruz. İnsan kendi kendinin referansı olamıyor. Karşılaşabileceğimiz sorunları en aza indirebilmek, tehlikelerden korumak için kendimizi öyle bir çembere alıyoruz ki, çemberin dışında kalan koca bir hayattan habersiz kalıyoruz. Her insan birbirinden farklıysa, tehlikeli de olabilir korumacılığı bizi hapsediyor.
Hakkında hiç bir bilgi toplayamadığımız onlarca insan kayıp gidiyor belki de hayatımızdan. İnsan tanımak, tanımaya çalışmak dünyanın en büyük külfetiymiş gibi düşünmek ne zaman öğretildi bize? Geçmiş yaşantıların üstümüzde bıraktığı izleri düşünmek, arkamızda kalan yollardaki taşların her an önümüze gelip ayağımıza takılacağını düşünerek yürümek, dünyanın en rahat yolunda bile sendeleyerek ilerlememize neden olmuyor mu? Her an düşecekmiş gibi durmaktan, en ufak dokunuşta yıkılmıyor muyuz?

Ali Desidero şarkısı da benzer bir hikayeyi anlatıyor: "ay nasıl olur ben sizi hiç tanımıyorum ama hem konu komşu ne der sonra mersi giderim tek başıma..." Tek ortak noktaları MFO dinliyor olmaları ama kız farkına varıyor hınzırdaki şeytan tüyünün, "bugün olmaz Ali belki yarın..."

Güzel bir yaz günü Ankara'daki kalabalık kafelerden birinde otururken; sevdiğim bir arkadaşım karşı masadaki bir kızı çok beğendiğini söyledi. Kızın yanına gidip ne şekilde konuşabileceğini hayal ettik: "Merhaba, ben sizinle çok tanışmak istiyorum; biliyorum bizi arkadaşlarımız tanıştırmış olsa belki de çok iyi anlaşacağız, çok iyi arkadaş olacağız, belki de olmayacağız. Benim ne kadar iyi biri olduğumu anlatacaklar size. Ama şu an bir kafede karşılaştık. Bu yüzden çok iyi olacak bir arkadaşlık hakkını baştan kaybetmiş mi olduk. Acaba sizi sevemez miyim? Tek suçumuz sokakta karşılaşmak mı?" Sonuç ne olurdu bilmiyorum ama ben olsam karşımdakinin Ali Desidero olduğunu düşünürdüm.

Demek istediğim sokakta her gördüğümüz insanla iyi arkadaş olabileceğimiz değil ama referanslardan ve çemberlerden artık kendimizi kurtarmamız gerekiyor.
Meselenin bir de diğer tarafı var. Engelleyemediğimiz, istediğimiz ya da çılgınlık anımıza gelen bir kişiyle tanıştığımız zaman bu sefer de, referans mektuplarımızın katipleri, juri üyelerine dönüşüyor. Yine onay, yine kendimizden önce diğerlerinin fikirleri. Acaba çevremizle tanıştırabilecek miyiz, çok farklı ve ortamımıza ait olmayan bu kişiyi kabul ettirebilecek miyiz.
Kendimize her türlü tercihimizde çok güveniyoruz, konu insan tanımak olunca güvensizleşiyoruz. Sorumluluk alma cesaretini gösteremeyen insanlar olarak; onaylı ilişkilerin yazılıp çizildiği senaryoların içinde kayboluyor ruhlarımız. Kendi hayatının başrolünde, kendimize ait olmayan rollerin peşinden gidiyoruz. Desteksiz bir yaşam düşünemeyen insanoğlu iskeletine takdığı ruhunu ömür boyu kiraya veriyor.

Üniversitelerden alınan referans mektupları kapalı ve mühürlü zarfla, ilgili makama teslim edilir. Hakkında yazılan kişi, referans mektubunda ne yazdığını bilmemelidir. İlişkilerde de kapalı zarf uygulaması var. O zarfın içine geçmişte yaşadığınız ve sadece sizin dünyanıza ait onlarca bilgi, antet sahibi kişi tarafından yorumlanarak yazılıyor ve karşı tarafa gönderiliyor. Daha önce kimseye bağlanamamış biriyseniz, belki de yaşamınızın en sağlıklı ilişkisini yaşayacağınız birini, sırf o zarfın içinde yazanlar yüzünden kazanamadan kaybediyorsunuz. Çünkü bilgi çoktan gidiyor. Siz suçlu; daha önce kimseye bağlanamamış biri olarak,  olası bir bağlanma özgürlüğünüz sizden habersiz elinizden alınıyor..

İnsanları tanımaktan korkmamalı.

Bir kitabı anlamanın en iyi yolu onu okumaktır, köşe yazılarındaki yorumlarını değil.
Bunun için okumayı bilmeli. Sayfalar üzerine alınmış notlar çok önemlidir elbette, yorumlar önemlidir. Zeki insan başkalarının tecrübelerinden ders alan insandır diyorum ya hep, dinlemeyi bilmeli insan. Ama adı ilişki olan bu senaryoda filmin sonuna başrol karar vermelidir, figuranlar değil. Gerçekten mutluluğunuz olacak insan henüz karşınıza çıkmamış bir insansa, sınır olarak belirlediğiniz çizgiyi biraz genişletmek lazım değil mi?
Elinizi verin; kolunuzu çekmeyi bilin.
En güzel deniz henüz girilmemiş olandır.

Hande Cesur

3 yorum:

  1. harcanıyorsun sen kızım...charlie

    YanıtlaSil
  2. eline, yüreğine sağlık. bu yazı gerçekten, şu dönemime imza attı :) ifade ediş biçimin, örneklerin, kinayelerin..heyecanla bekliyorum yeni yazılarını.
    lyyn

    YanıtlaSil