13 Haziran 2012 Çarşamba

Moraliniz çok bozulursa arı kovalayın!


Hayata dair basit formüller yakalamak peşindeyim. Mutluluğu, mutsuzluğu, stresi, neşeyi büyük paradoksların sonuçları haline getirmenin bir anlamı yok. En büyük acının da, en büyük mutluluğun da nedeni çok basit olmalı.

İnsanın ciğerini parçalayan anıların bir zaman sonra mizaha dönmesinin, dönüşü olmayan kayıpların hüznünü yaşarken bile bir çiçeğe sevinebilmenin  başka da açıklaması yok zaten.  Evren tüm karmaşıklığıyla sistemini sürdürürken, bizlerin yaşamları basit denklemler üzerinde kurulu.

Uzun zaman önce kapımdan içeri bir öğrenci girmişti, şimdi hangi kapıların ardında bir iş kadını oldu bilmiyorum. Bana okulda öğrenmediğim bu basit formulü öğretti: Moraliniz çok bozulursa arı kovalayın!

Yeşillere bakan giriş kattaki ofisimde, ağlamaktan gözleri kayıp balık Nemo’ya dönmüş bu çok tatlı üniversite öğrencisi ile karşı karşıya oturduk. Hayat onu çemberine almış adeta, her şey (!) her zaman (!) olduğu gibi (!) üst üste gelmiş, bakalım dünyanın bu kız çocuğuna garezi neymiş. Sakinleştirmeye çalışıyorum ama isyanın başladığı yerdeyiz; üzerimize gaz püskürtseler oradan ayrılmaya niyeti yok! DERKEN;

Aylardan Haziran, sıcak Ankara’yı teslim almış, en güzeli bahçeden gelen hanımeli kokusu, en kötüsü arılar. Ortaokulda uğradığım bir istiladan beri ciddi manada korkarım arılardan. Arının olduğu bir ortamda barınabiliritem yok!

2 tane sarı-siyah kostümlü etine dolgun arı penceren içeri sızdı. Üzerlerinde komik çizgili bu tulumlarla bile sevimli bir yanı yok. Gözümü kaçırmam mümkün değil, bu arıların odaya girer girmez en insansız tarafa çekildiklerini görmüşlüğüm yok, üzerimize doğru geliyorlar.

Biz isyandayız, kız çocuğu ağlıyor, mutsuz, hayat üstüne devrilmiş. Benim gözüm arıda. Yapamayacağım, fırladım ayağa. Üzgünüm dedim bu koşullar o koşullar değil, şayet telepati böyle bir şey değil. Arıların biri masamın altına girdi, çöp kovası orada,  hangi tür yediğim şekerin kokusunu aldıysa, diğeri masanın üstünde devriye geziyor. Sanırım arının sarısı yüzüme yansıdı bayılacağımı düşünmüş olmalı küçük kız. “Hocam verin verin bir dergi verin” dedi. “Hiç korkmam arılardan, şimdi hallederim”. Gözyaşları slow motion yukarı çıkmaya başladı, elektriklenmiş saçları dalga dalga dalgalandı, adeta karşımda bir Zeyna. Başladı arıları kovalamaya, odanın içini dar ediyor onlara. Ben de başladım gülmeye, kimin kime terapi yaptığı belli değil. Pencereden dışarı nasıl topukladı o arılar, bir tanesi ayakkabısını bile düşürdü panikten. Son sahnede pencereyi de kapadı bizim kız, “Kurtulduk hocam” dedi.

Kurtulduk!

Gözyaşları dindi çünkü. İsyan bitti. Dünyanın garezi marezi yokmuş meğerse.

Güçlü yanı, güçsüz yanını altetti çünkü.

“Çok iyiyim, nasıl rahatladım” dedi. “Bundan sonra moralin bozulursa arı kovala” dedim.

Mutlaka iyi olduğunuz güçlü olduğunuz bir yanınız var. Sizi mutsuzluktan o çıkaracak. Mutlu olmak için gereken hep çok basit bir şey! Moraliniz çok bozulursa arı kovalayın!

6 yorum:

  1. iyi fikir, yeter ki insan mutlu olmak istesin..

    YanıtlaSil
  2. yazılarınız cok guzel memnun oldum:)

    YanıtlaSil
  3. ankara sıcağından ve yoğun iş ortamından alıp götürdü... bayıldım, iyi geldi kaleminize sağlık .... bende bi arı kovalıcam bu gün :)

    YanıtlaSil
  4. süper geldi,okuduğum ilk yazınız,ama son olmayacak belli :))

    YanıtlaSil
  5. cok tesekkur ederim, bazen ara veriyorum, boyle guzel yorumlarla yeniden basliyorum yazmaya:) sayfalarimizda gorusmek uzere o zaman :))

    YanıtlaSil