9 Kasım 2009 Pazartesi

NEFESim kesildi..


dev boy patlamış mısır yerine orta boyu görünce şımararak paketimi değiştirdim.. patlamış mısıra bayılırım, şekerlisinden var mı dedim, 'hayır ama haşlanmış mısır var' cevabına 5 dakika güldüm, şekerli mısırın muadili oluyor sanırım... iceceklerimizi alarak kırmızı koltuklara oturduk, ikinci yarıdaki kahve ve cıkolatanın hayaliyle rekamları izlemeye başladık..
kalbimin acı acı yandığı bir günü arkadaşlarıma şımararak bitirmeye çalışıyorum.. hedef: bir an önce yarın olsun!

hayatımda ilk kez bir sinema filminde çok sevdiğim patlamış mısırı sessizce yere koyuyorum ve hatta hiç almamış olmayı istiyorum..
bu film, film izler gibi izlenmiyor çünkü.. oyle mısırı ağzına ata ata.. olmuyor..
filmin sessiz saniyelerinde, izleyenlerdeki sessizlik ölüm sessizliği gibi yankılanıyor salonda.. korkuyorum, utanıyorum, gururlanıyorum, asık oluyorum, nefret edıyorum, kacmak ıstıyorum, ustune gitmek istiyorum bütün duygular aynı anda tepinmeye başlıyor bedenimde.. sadece 'nefes almaya' cesaret edemiyorum..

biliyorum ki çoğu şey gerçek orada..
böyle zamanlarda bilmekten nefret ediyorum..

başım dağ, saçlarım kardır,
deli rüzgarlarım vardır,
ovalar bana çok dardır,
benim meskenim dağlardır dağlar..

işte öyle bir halde bitiyor film..
bütün gün acı acı yanan kalbim şimdi kimleri ağırlıyor...
bu ülkenin kaderini kim çizdi de vatanı için şehit olan Mehmetin üstünü kim karaladı o sayfada.. kim ayırdı aşıkları..

mısırsız, yorgun, uykusuz, nefessiz dönüyorum eve..

özlem doluyum bir çok şeye..

filmden bir cümle geçiyor aklımdan

büyük şehirlere aşk küçük gelir..

1 yorum: